Sayfa 102/204 İlkİlk ... 25292100101102103104112152202 ... SonSon
Arama sonucu : 1628 madde; 809 - 816 arası.

Konu: Mustafa Kemal ATATURK

  1. #809

    Esas


  2. #810

    Esas

     Alıntı Originally Posted by pinky Yazıyı Oku
    Atatürkçüler!.. Atatürk Cumhuriyetinin
    sahipleri.. Laik, çağdaş, batılı, demokrat Türkiye Cumhuriyeti'ne inanan
    insanlar..
    Eğer bugün susarsanız, bugün sinerseniz, bugün
    koparılan gürültüler, toz duman edilen ortamda Atatürk
    ve Cumhuriyeti'nden şüphe ederseniz hele, biteriz.
    Atatürk biter. Atatürk Cumhuriyeti biter..
    Yıllar önce İkinci Cumhuriyet sulandırmasıyla ortaya
    çıkıp, aslında Ortadoğu ve Orta Asya'ya göz
    dikmiş Amerika'nın ihtiyaç duyduğu tampon, uydu
    "Ilımlı İslam" devletine döneriz.
    O zaman yeni bir Atatürk de bekleyemeyiz. Çünkü
    Atatürkler tarihte kolay yetişmiyor.. En azılı
    düşmanı Lloyd George'un dediği gibi, yüzyılda bir
    geliyorlar dünyaya.. Geçen yüzyıl bize nasip
    olmuştu. İki yüz yıl üst üste şansın bize
    dönmesini ummayın..
    Bakın, Ortadoğu ve Orta Asya ! siyasetini tamamen bir
    Ilımlı İslam Türkiye'ye bağlamış Amerika'nın niyetleri
    nasıl açık!..
    Ne diyor gayri resmi sözcüleri Newsweek
    dergileri..
    Türkiye'de iki derin devlet var. Biri temiz.. Onlar
    Atatürk Cumhuriyetçisi laikler.. Kimler?.. Ordu.. Yargı..
    Üniversiteler. Yani tüm dinamik güçler ve tüm Atatürk
    bekçileri.. Bunlara dil uzatamıyor. Ne diyor..
    Bir de Kirli derin devlet var.. Temiz derin devlet
    varlığını devam ettirebilmek için kirliye muhtaç. Yani
    eninde sonunda o da bulaşık.. O da kirli..
    ..Ve baklayı ağzından çıkarıyor..
    "Ey Türk milleti.. Bu derin devletten kurtulmak için
    tek yol var önünde.. Mart ayındaki seçimlerde oyunu
    AKP'ye ver. Yüzde 47'den daha fazla ver ki, onlar
    iyice coşsun, ötekiler iyice pıssınlar.."
    Yani, Deniz Baykal'ın göstermelik, Devlet
    Bahçeli'nin "Yavru" muhalefetine bile tah!
    ammül edemiyorlar, görünüşte.
    Aslında Amerika'nın sorunu muhalefet değil. Bir
    Kemal Derviş müdahalesiyle işi nasıl başarıp,
    darmadağın ettikleri tüm öteki partiler yanında
    iktidarı AKP'ye nasıl altın tepside sunduklarını
    bilmeyen var mı?.
    Amerika'nın sıkıntısı Atatürk'ün ve
    ilkelerinin yılmaz bekçisi Ordu.. O orda, öyle dimdik
    durdukça, cumhuriyetin laik ilkelerinden ödün vermek,
    Ilımlı İslam devleti kurmak mümkün olmayacak..
    O zaman hedef ne?..
    Ordu!..
    Türkiye'nin derin devleti var da Amerika'nın yok
    mu?.. Onlar salmazlar mı kendi derin devletlerini Türk
    Ordusunun üzerine.. O ordu yıpratılır, o ordunun Türk
    halkı nezdindeki başından beri açık ara süren "1
    numaralı güvenilen kurum" niteliğine gölge, şüphe
    düşürülürse iş kolaylamaz mı?..
    Oynanan oyun bu..
    Bu ülkede her iktidar, polisi ele geçirebilir.. Ama
    Menderes dahil, Ordu'yu ele geçirebilen çıkmadı.
    Çıkmaz. O Harpokulu orda durdukça çıkmaz.
    Bugün polis ne durumda biliyor musunuz?.
    Tar! ikatlar ne kadar sızmışlar haberiniz var mı?.
    Bugün Ordu'yu yıpratan her olayın içinde ve
    başında polisin olması tesadüf mü?.
    Polis, yargının, yani savcıların, mahkemelerin
    isteğiyle mi hareket ediyor, yoksa iktidarın emir kulu
    mu?.

    Polisin o gün nereleri basacağını polisten evvel devlet
    televizyonunun bilmesini neye bağlıyorsunuz mesela..
    Çok kritik bir Ordu mensubunun evi basılır, güya çok
    önemli belgeler ele geçirilirken, savcılara haber
    verilmeyişi, polisin eve gelip yalnız başına 3 saat
    çalışması ve bilgisayarı yedekleme yapmadan alıp
    gitmesi tesadüf mü?.
    İçinden çeşitli silahlar çıkan kazı yapılırken,
    polisin tüm özel yayın kurumlarına engel olup, sadece
    TRT kameramanı eşliğinde çalışması hep masum
    tesadüf, ya da talihsizlikler mi?.
    Ordu'dan şüpheyi pompalayan satılık kalemler, hem
    de bu kadar temel yanlışı yapan polisi niye
    eleştirmiyorlar sizce?.
    Geçen gün, bulunan silahlarla ilgili, 1965 yılında
    askeri okulda bize verdikleri dersi özetledim.! İşgal
    altındaki ülkede, işgalcilerle gerilla savaşı yapmak
    için, barı şta gömülen, saklanan silahları anlattım.
    Bir emekli General dedi ki..

    "Yazdıkların doğru.. Bak sana söylüyorum. Bugün
    bulunan tüm silah ve cephanenin devlete kayıtlı olduğunu
    asker de, polis de biliyor. Asker görev bilinci içinde
    sırlarını açıklamaz. Susuyor. Polis bunu biliyor ve
    kullanıyor.. Asker hızla yıpranıyor.."
    Ergenekon adı altında kopan tüm gürültünün baş
    hedefi, Atatürkçüler ve de özellikle Atatürk'ün
    ordusu..
    İşte onun için diyorum..
    Gün susma, sinme, geri adım atma, "Hele bir
    bekleyelim" deme günü değil..
    Onlar organize.. "Fet" diyorum, yüzlerce
    küfür, tehdit maili yağıyor. Bir yerden işaret almış
    gibi..
    Bütün gazete yöneticileri, bütün köşe yazarları bu
    baskının altında..
    Atatürk'e söven yazılar son günlerde nasıl azdı,
    nasıl yoğunlaştı?..
    Çünkü onlara da alkış yağıyor her sövmelerinde,
    ayni merkezlerden.. Coşuyorlar.
    Atatürk Cumhuriyetçileri..
    Atatürk'ün Cumhuriyeti emanet ettiği
    gençler..
    Korkmayın.. Sinmeyin.. Susmay! ın.. Bilgisayarlar
    kilitlensin haykırmanızla..
    Atatürk'ün kurumları, onlara sahiplendiğinizi
    görsün, hissetsin, yaşasınlar..
    Bu ülke bizim.. Bu cumhuriyet bizim.. Atatürk bizim..
    Biz yaşadıkça.. Korkmadıkça, sinmedikçe, palavraya
    pabuç bırakmadıkça


    HINCAL ULUÇ - Sabah

    hıncal efendi hem sabahta yazıp hemde nasıl oluyorda Atatürk çü geçiniyorr

  3. #811
    Duhul
    Oct 2004
    İkamet
    34147
    Yaş
    94
    Gönderi
    12,883
    Blog Yazıları
    158

    Esas

    Türkiye; Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e... DANIEL DUMOULIN

    [BBL (Banque Bruxelles Lambert) Şube Müdürü-Türk Kültürünü ve Tarihini Yaşatma Derneği Başkanı
    BBL Branch Manager - Chairman of the Association to Promote Turkish Culture and History

    Biz Önemli Değiliz Bir Şey Önemlidir: Türkiye! Türkiye'yi Sevelim!

    Bu satırları, Ankara'daki Atatürk Araştırma Merkezi tarafından yayınlanan ve Atatürk'ün düşüncelerinin derlendiği bir kitabın ilk sayfasına yazmış olmam hem herkesi şaşırttı, hem de sebebi soruldu. Oysa sebebi çok basit; bu satırlar benim en içten düşüncelerimi eksiksiz dile getiriyor.
    Zira, şahsi kanımca, hayatta varoluş sebebimiz, hedeflediğimiz ülküye ulaşacağımıza olan inancımızdan başka bir şey değil.

    http://hisse.net/forum/blog.php?b=852

  4. #812

    Esas

    Benim Atatürk’üm…

    Dr.Beşir DOSTER
    http://gercekgundem.com/?c=59717

  5. Esas

    Bu Mektup İlk Kez Yayınlanıyor
    Ermeni haber ajansı Novosti Armenii, Atatürk'ün ABD'li bir amirala gönderdiği belirtilen bir telgrafı yayınladı.
    Haberde, "Ajansımızın eline çok özel bir belge geçmiştir. Ajansımız Mustafa Kemal'ın 7 Mart 1920 yılında ABD Deniz Kuvvetleri amiralı Bristol'a gönderdiği telgrafı yayınlamaya karar verdi. Bu belgede Türk lider '(sözde) Ermeni soykırımı denilen' iddiaları yalanlıyor ve tüm bunların Ermeni topluluğun Türkiye'den koparmak amacıyla yapılan bir kurgu olduğunu iddia ediyor." denildi.

    Yazıda Atatürk'ün ABD'li amirala gönderdiği mektupta şu ifadeler yer alıyor: "Bizim halkımız topraklarımızın müttefik ordularca işgal edilmesininden zarar görüyor. Biz ise bu zaman içinde Montrö anlaşması sonucunda barışı bekliyorduk. Biz durumun değişeceğini ve barışçı görüşmelerle ilgili adil ve tarafsız kararlar kabul edileceğini bekliyorduk. Fakat kendi çıkarlarını kollayan birileri Anadolu'da 20 bin Ermeninin öldürüldüğüne ilişkin yalan uydurdu. Biz müttefik güç devletlerin ve Amerikan hükümetinin bu tür yalanlara inanmayacaklarını düşünüyorduk. Çünkü onların gizli istihbarat servisleri tüm Anadolu'da faaliyet gösteriyor. Fakat biz ters bir durum görüyoruz."

    Ermeni topluluklardan bir kısım kayıplar yaşandığını, ancak bunların bir katliam olmadığını savunan Atatürk şu tespitlerde bulunuyor: "Herkes şunu çok iyi biliyor ki Türkler ile Fransız birlikleri ve Fransızların yanında yer alan Ermeniler arasında Maraş ve Urfa'da çıkan çatışmalarda kayıplar meydana geldi. Bu husus bir katliamın sonucunda değil, çatışmanın doğal sonucunda ortaya çıkan kayıplar sayılıyor. Bu çatışmalar ise yerel halkın Ermenilere karşı direnişleriyle başladı. Ermeni askerlerin Müslümanlara yönelik saldırısı yüzünden direnişler, karşı koymalar başladı."

    İşgalci birliklerin Ermenilere silah vererek bu tür olayları tetiklediğini kaydeden Atatürk, ABD'den dünya kamuoyunu aydınlatmasını ve Türk halkına yönelik iğrenç suçlamaları temizlemesini talep ediyor. Mektupta, "Eklemek gerekir ki, eğer işgalcı birlikler insanlara aynı davranışlarda bulunsaydı ve Ermenilere silah vererek onlara bazı görevler vermeseydi, bu çatışmalar çıkmazdı. Biz müttefik ordu birliklerine ve Amerikan hükümetine ricayla tekrar sesleniyoruz: Nefrete ve hırsa dayalı Ermeni katliamıyla ilgili propagandanın gerçek ve asıl yüzünü dünya kamuoyuna aydınlatınız. Ve böylece de Türk halkının adını bu tür alçak ve iğrenç suçlamalardan temizleyiniz."

  6. #814
    Duhul
    Oct 2006
    İkamet
    Kıbrıs
    Yaş
    55
    Gönderi
    667
    Blog Yazıları
    3

    Esas

    Pamukkale Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Fazıl Ardıç, 10 Kasım’da Atatürk’e hitaben yazıp Anıtkabir’e gönderdiği mektubu okudu. Salonda duygusal anlar yaşandı. Ardıç, mektubunda Atatürk’ün mirasına birlik çıkılmadığına ilginç bir yönelte vurgu yaparken, rektörün mektubu ayakta alkışlandı.









    İŞTE O MEKTUP:

    Değerli Büyüğümüz, Liderimiz, Sevgili Atamız,
    Bugün sen doğalı 128, Cumhuriyet kurulalı 86, seni kaybedeli 71 sene oldu.
    Geçen senelerde çok çalıştık, hiç durmadık.
    Vatanımız güllük gülistanlık.
    Her köşesini demir ağlarla ördük.
    Çevremizdeki komşularımızla oluşturduğumuz barış çemberi devam ediyor.
    Emperyalist güçler hala bize diş geçiremediler.
    Madenlerimizin hepsini bulduk, ekonomimize kazandırdık.
    Osmanlı bankasından aldığımız dersle milli bankalarımızı koruyoruz.
    Türk sermaye birikimi zorlukla oluştu, fabrikalar kurdu, onların yüzyıllık fırsatçı uluslararası sermaye önünde ezilmemesine dikkat ediyoruz.
    Bilim adamlarımızın geliştirdiği yeni ürünlerle dünyanın her yerinde aranan mamulleri üretiyoruz. Bu yüzden işçilerimiz refah içinde ve mutlu.
    O çok önem verdiğin eğitim sistemimiz süper, bırak okuma-yazma bilmeyen kalmamasını herkese fırsat eşitliği, kaliteli eğitim, uzmanlaşma en üst düzeyde.
    Toplumun eğitim düzeyi yüksek, boş zamanlarında herkesin elinde bir kitap!
    Güzel sanatlar ve spor hayatımızın içinde, herkesin ilgilendiği bir uğraşısı var.
    Her şehirde tiyatrolarımız, sanat gruplarımız hem halkımızı devamlı eğitiyor, hem de sosyal ortamlar sağlıyorlar. Hele kütüphanelerimizi görmeni isterdik.
    Çiftçimiz her zamanki gibi baş tacımız, köyde olmak eğitimsiz olmak anlamına gelmiyor. Kendi tarlalarımızda kendimize yeterli olmak için çok çalışıyoruz.
    Milletimizin birliği, ortak dilimiz sayesinde pekişti.
    Devletin parası hepimizin ortak varlığı, yokluk günlerini unutmadık, çok titiz bir şekilde harcanıyor.
    Borçlarımızın hepsinden kurtulduk, hatta bazı ülkelere boyunduruk altına girmesin özgür kalabilsin diye borç bile verebiliyoruz.
    Halkımızın maneviyatı sağlam, istediği gibi ibadetini yapıyor, kimsenin kulu değil, çünkü dininin kurallarını Türkçe öğreniyor, ibadetini Türkçe yapıyor. Bu konuda fırsat olmayınca, onları kandıracak ruhban sınıfı da kalmadı.
    Kurduğun tarih kurumları sayesinde, kendi tarihimizi hem materyalist çıkarcı batı bakışından, hem islamik arap emperyalizminden, hem tek yanlı kindar Çin söylemlerinden kurtardık.
    Değerli Atam,
    Lütfen kızma, seninle eğlendiğimizi düşünme. Senin zaten gerçekleri bildiğini biliyoruz.
    Bütün bunları; 71 yıldır atılan o gösterişli, ağlak nutuklardan, samimiyetsiz törenlerden sıkılmışsındır, mektubun girişinde seni birazcık gülümsetebilirmiyiz diye yazdık. Çünkü senden hatıra kalan resimlerdeki o içten tebessüm sana çok yakışıyor.
    Doğrusunu istersen, senin gibi liderler artık bu günlerde pek muteber sayılmıyor. Seni bekarlık partilerindeki dansözler gibi pastadan çıkarıyorlar.
    Açık konuşmak, düşünmek, yorulmadan çalışmak değer kaybetti.
    Artık fikir tartışmaları bile farklılaştı, halkın kimin ne demek istediğini anlamasına imkan yok. Toplum mühendisliği öyle gelişti ki, artık tutarlılığa bile gerek kalmadı. Öyleki fikrin başlığı, sloganı ve içeriği tamamen farklı olabiliyor. Barış isteyerek savaş, birlik isteyerek ayrılık, eşitlik isteyerek sömürü, demokrasi isteyerek baskı kolayca yapılandırılabiliyor.
    Ama sen bunların olacağını zaten biliyordun.
    Bize nelerle karşılabileceğimizi açıkça söylemiştin.
    “Ey Türk Gençliği” diyen sesin hala kulaklarımızda.
    Gençken bu hitabeyi her okuyuşumuzda hepimiz içimizden “üzerimize düşeni yaparız elbet” demiştik.
    Şu anda kaçımızın hala aynı fikirde olduğunu tahmin etmek biraz zor.
    Neyse!
    Senin ideallerine inanan, seni putlaştırmamış, her olayı bilimin penceresinden değerlendiren bizler buradayız.
    Eskisi kadar çok değiliz.
    Senin gösterdiğin yolun değil de, senin yarattığın gücün etrafında toplananların hepsi yolda döküldü.
    Kimisi paranın gücüne, kimisi iktidar nimetlerine dayanamadı.
    Kimisi dünyada popüler olmayı, ülkesinde onuruyla yaşamaya yeğ tuttu.
    Kimisi korktu. Anlık rüşvetleri, çocuklarının geleceğine tercih etti.
    Kimisi hümanist kesildi. Tarihin neden tekerrür ettiğini unutup , ülkesine başkasının gözlükleriyle bakmaya başladı.
    Kimisi sivil toplum örgütçüsü oldu. Parayla fikir ithalatçılığı yaptı.
    Kimisi kendine iktidar alanı açmak için, bugüne kadar bu ülkeyi yüzlerce kere dolandırmış kişilerle işbirliği yapıp, onları idare edebileceğini sandı.
    Ama hepsinin vicdanı, 128 yıl önce doğan senin görüşlerinin, günümüzde de hala geçerli olmasını kaldıramadığından, bütün yapılanların senin görüşlerine uygun olduğunu anlatmak için neler uyduruyorlar neler, yaratıcılıkta sınır yok, keşke görebilseydin.
    Artık yolumuza onlarsız devam ediyoruz.
    Bu anlattıklarımı sakın bir şikayet, veya bir çaresizlik ifadesi olarak düşünme.
    Sadece bize gerçekleri görmeyi, ona göre politikalar üretmeyi, kendine ve milletine güvenerek onurlu davranmayı sen öğrettin.
    Sen aramızdan ayrıldıktan sonra ulusal hedeflerimize konsantrasyonumuzu kaybettik, birbirimizle uğraştık, küçük kurnazlıklarla vakit kaybettik, düşmanlarımızın ülkemizin planlarına müdahil olmasına izin verdik.
    Kişisel çıkarlarını siyaset diye yutturanlarla, milleti için fedakarca çalışanları birbirinden iyi ayıramadık.
    Ağaları, şeyhleri, savaş zenginlerini, saltanat meraklılarını, din bezirganlarını yeniden hortlattık. Senin yönetimine diktatörlük diyenlerin, demokrasi diye diye nasıl kendi krallıklarını kurduklarını zamanında farkedemedik.
    Ama artık daha tecrübeliyiz. Kolay kolay, gazete haberlerinin, kimin çektiği belli olmayan filmlerin, yalancı kahramanların tuzaklarına düşmüyoruz. Bütün hatalarımıza rağmen uğraşıyoruz, didiniyoruz, anlatıyoruz, uyandırmaya çalışıyoruz.
    Bizimle dalga geçiyorlar:
    Emperyalizm çağının bittiğini, dünyada bütün ülkelerin barış içinde, uygarlık yolunda yürüdüğünü artık bizi millet yapan, bu vatanda birarada tutan bu fikirleri bırakmamız gerektiğini söylüyorlar.
    Üzülmüyoruz, yılmıyoruz, tekrar uğraşıyoruz, tekrar anlatıyoruz.
    Biz, daima burada olacağız.

    Ama,
    seni özledik.
    Senin ufkunu özledik.
    Yol göstericiliğini,
    milletine her zaman güvenmeni,
    senin onurunu özledik.
    Senin sarı saçını,
    mavi gözünü,
    dostluğunu özledik.
    Vatanın için verdiğin emeği, yaptığın fedakarlığı,
    bizleri hep biraraya getirmeye çalışmanı özledik.
    Her kelimeni dikkatle seçişini,
    kim olursa olsun karşındakine gösterdiğin saygıyı,
    sözlere yüklediğin anlamın derinliğini özledik.
    Bağımsız karakterini,
    barışa hasretini,
    gerektiğinde çizmelerini çekip savaşa hazır olma kararlılığını özledik.
    Kendi kendini eğitmeni,
    okumadan,
    bilenlerle tartışmadan karar vermeyişini özledik.
    “En hakiki mürşit ilimdir” diyen sesini,
    bilim adamlarına verdiğin desteği özledik.
    Davet edilmeden hiçbir uluslararası kuruluşa yüz vermeyişini,
    dış seyahatlere gitmeden bütün kralların seni ziyarete gelişini,
    milletine uşak dedirtmeyen özgüvenini özledik.
    Uzak görüşlülüğünü,
    çocuklara olan sevgini,
    gençliğe güvenini,
    geleceğe olan inancını özledik.
    “Ne mutlu Türküm diyene” deyişini özledik.
    Seni Özledik!

    Senin inançlarını, yaptıklarını, her şeye rağmen, üniversitemizde yaşatıyoruz.
    Hedeflerimizi hiç değiştirmedik,
    Halkımızın refahı,
    Vatanımızın bütünlüğü,
    Vicdanımızın özgürlüğü,
    Birey olmanın özgüveni,
    Bilimin ışığı.
    Atam, hepimiz, öğrettiklerini, seni, unutmadık.
    Sen rahat uyu!
    En derin saygılarımızla ve en içten sevgilerimizle!
    10 Kasım 2009.

    Pamukkale Üniversitesi Öğretim Üyeleri, Elemanları, Öğrencileri ve Memurları adına
    Prof.Dr.Fazıl Necdet Ardıç
    Rektör

  7. #815

    Esas

    Atatürk’ün Yaveri Muzaffer Kılıç anlatıyor;



    Bir gün Atatürk'le beraber Abidinpaşa'dan gelip Samanpazarı yoluyla Ulus'a geçiyorduk.
    O zamanlar Samanpazarı'nda bulunan üç beş dükkandan birisi Ali Efendi isimli kitapçıya aitti. Kitapçı dükkanının kepenklerinde, nefis bir halı asılmış duruyordu. Harp yıllarının sonu olduğundan hiçbir yerde, hele Ankarada böyle güzel bir şey görmek pek şaşırtıcı olduğu için bu halı Atatürk'ün de dikkatini çekti. Hemen arabayı durdurup indik.
    Beraberce dükkana yürüdük. Kitapçı, Ata'yı görünce, buyurun Paşam diyerek heyecanla bir emri olup olmadığını sordu. Paşa da bu halıyı çok güzel bulduklarını ifade ettiler. Kitapçı;
    - "Paşam, bu halı bir müşterimin. Paraya ihtiyacı olmuş, satılması için bana bıraktılar. Benimle bir ilgisi yok" dedi.
    Atatürk, böyle güzel bir halının çok kıymetli olduğunu, bunu halı sahibinin nereden almış olabileceğini öğrenmek istediler. Kitapçı ezile büzüle;
    - "Paşam, emanet koyan isminin söylenmemesini özellikle rica ettiler, müsaade ederseniz ismini söylemeyeyim" dedi.
    Bu sefer Atatürk daha çok merak edip;
    - "Çocuk, belki halıyı almak isteyeceğiz. Kimin ve kaça olduğunu öğrenmek isteriz" dediler.
    Kitapçı;
    - "Paşam 40 lira istemişlerdi " deyip yine halı sahibinin ismini vermedi. Atatürk halı sahibini iyice merak edip ısrar edince de, kitapçı istemeyerek ve sıkılarak;
    - "Abdülhalim Çelebi Hazretlerinin Paşam " dedi.
    Abdülhalim Efendi, Mevlana sülalesinden gelmiş, Konya milletvekili olarak Mecliste görev yapıyordu. Kapısı herkese daima açık, cömert, gayet güzel konuşan, Mevlevi kalpağı ile gezen, akıllı, sevimli, hoş sohbet, özü sözü doğru bir kişiydi.
    Atatürk, bu cevabı alınca çok duygulandı ve bana dönerek dükkana 40 lira bırakmamı emretti.
    Hemen parayı bıraktım. Kitapçı halıyı koşarak indirip paket yapmaya koyuldu.
    Bu arada Atatürk, Abdülhalim Efendi'nin kişiliğinden övgüyle bahsederek;
    - "Abdülhalim Efendi, evde halısını satacak kadar parasız kalıyor ama, kapısını kimseye kapamıyor" diyerek onu övdü. Sonra da kitapçıya dönerek;

    - "Bana bak, halıyı biz alıyoruz. Fakat halıyı Abdülhalim Efendi'nin evine yollayınız, biz oradan aldırırız. Akşamüzeri de kendilerine bir kahve içmek için geleceğimizi söyleyiniz." dediler. Kitapçı bu davranışa şaşırmış bize bakarken, arabaya binip uzaklaştık.

    Aynı akşam Abdülhalim Efendi'nin evine gittik. Kendisi bizi avlu kapısında karşıladı.
    Eve girince baktım halı, kapı arkasında paketli olarak duruyordu. Mütevazı evinde minderlere oturuldu, kahveler içildi.
    Abdülhalim Efendi;

    - "Paşam halıyı almışsınız. Fakat halı evime geri geldi. Müsaade ederseniz, arabanıza koyduralım." dedi.
    Atatürk de;
    - "Abdülhalim Efendi halı yine bizim olsun. Biz arada sırada sana kahve içmeye geldikçe onun üzerinde kahvemizi içeriz." diyerek halıyı açtırdılar ve odaya serdirdiler.

    Kahveler içildi ve sohbet edildi. Giderken Abdülhalim Efendi yine bizi kapıya kadar uğurlayarak;
    - "Paşam eğer müsaadeniz olursa halıyı…" derken Atatürk sözünü keserek mütebessim;

    - "Abdülhalim Efendi, onu sana emaneten bırakıyoruz. Her gelmemizde onu burada görmek ve üzerinde oturmak isteriz." diyerek veda edip ayrıldılar.

    Böylece Atatürk, Abdülhalim Çelebi Efendi'ye, kitapçıya bile belli etmemeye çalışarak ihtiyacı olan yardımı yapmış, fakat halıyı almamışlardı.

    Bu ibret verici anı; O büyük asker, devlet adamı ve devrimci liderin, en az bu nitelikleri kadar büyük olan insanlığını anlatmasının yanı sıra, onun, gerçek dindar ve üstelik bir tarikat mensubu olan Çelebiye saygısını göstermesi bakımından da ayrı bir önem taşıyor.
    Abdülhalim Efendi, o halıyı Konya Mevlânâ Müzesi kurulunca oraya armağan etmiştir. Görülüyor ki, Abdülhalim Efendi de bu asil davranışı kötüye kullanmamış ve halıyı sahiplenmeyip, layık olduğu yere armağan etmiştir. (1922).

    Ayrıca; Herkese açık sofrasını sürdürebilmek için halısını satan bir tarikat ehlinin, dini siyasete alet ederek para, mevki ve güce ulaşan, yurt içinde ve dışında saf ve eğitimsiz vatandaşları sömürerek trilyonluk mal varlıklarının sahibi olup sefa süren, günümüz din ve tarikat bezirganlarından farklılığını da ortaya koyuyor.

    Tabii, anlayana ve anlamaktan yana nasibi olanlara !






    Alıntı : Atatürkten Hiç Yayınlanmamış Anılar / Prof.Yurdakul Yurdakul

  8. #816
    Duhul
    Jul 2009
    İkamet
    İstanbul
    Yaş
    66
    Gönderi
    1,223

    Esas

    Bu milletin Ata'sını milletine farklı göstermeye çalışanlara yazıklar olsun.

    Bir millet Ata'sını unuttukça kendini unutmuş demektir.

    Türk milleti kim olduğunu hatırlatan Atasını unutmayacaktır.

Sayfa 102/204 İlkİlk ... 25292100101102103104112152202 ... SonSon

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •